Riga Seyahat Rehberi
Seyahatimin 3. durağında Letonya’dayım. Tallinn’den otobüs ile geçiyorum Letonya’ya güzel bir yolculukla. Başkent Riga’ya iner inmez nispeten güzel bir Riga akşamına giriş yapıyorum. Otogar denen yeri çok tasvip etmiyor ve olabildiğince hızlı oradan uzaklaşıyorum. Zaten her şehrin otobüs garı kötüdür diyip hiç üzerine eğilmiyor, yürümeye başlıyorum. Çok fazla yürümeden otelimi buluyorum. Rutin işlemlerden sonra odama geçip güzelce dinleniyorum. Keşif için Riga sabah beni bekler!
Sabah kalkar kalkmaz ki çok erken kalkıyorum, hızlandırılmış bir hazırlanma süreci sonrası kendimi lobiye atıyorum. Çantamı bagaj odasına teslim ediyorum ve enteresandır ücret alıyorlar. Bu uygulamayı en son Kopenhagen’de görmüştüm ve saçma gelmişti. Burada da saçma geldi ve halada gelmeye devam ediyor. Otellerin bu uygulaması hoş değil diye düşünüyorum. Her neyse deyip kahvaltımı yapıyorum. Kahvaltı dediğime bakmayın, depoyu doldurmak için mideye bir şeyler göndermek yaptığım eylem. Övünmek gibi olmasın bu konuda çok başarılıyımdır, hatta seyahatler sayesinde uzmanlaştım diyebilirim. Koku haricinde hemen hemen hiçbir şey beni durduramaz, yerim ve içerim, sorun yok. Depoyu fulleyip, çantamı iribaş bagaj odası görevlisi izbandutumsu kişiye verdikten sonra atıyorum kendimi sokağa.
Riga ilk bakışta güzel bir şehir hakikaten. Tallin’e çok benziyor ama sanki biraz daha büyükçesi. İnsanlar yine sarışın, bu değişmiyor, bende yine esmerim tabi bakışlarda değişmiyor haliyle. Hava şansıma çok çok güzel. Kocaman bir güneş var tepemizde. Her ne kadar bizdeki güneş gibi ısıtmasada, uzun zamandır dik olarak ışınlarını yaydığından olsa gerek ortam ısınmış durumda. Triposo’mu açıyorum ve gideceğim yerlere göz gezdirmeye başlıyorum. Her yer yürüyüş mesafesinde olduğundan herhangi bir ulaşım aracına ihtiyaç duymadan yürümeye başlıyorum.
Otelden yürümeye başlıyorum ve az biraz yürüdükten sonra sağ tarafımda bol ağaçlıklı bir yol ve yolun sonunda bir yapı görüyorum. Rus mimarisi tadını aldığım bu yapıya yaklaşınca bir kilise olduğunu görüyorum ve bir kaç poz çekip, içeri giriyorum. Riga Rus Ortodoks Kilisesi 1800 yıllarda yapılmış bir yapı. İçerisi kalabalık, insanlar dua edip, mum yakıyorlar. Ben direkt girip fotoğraf çekmeye başlayınca biraz utanıyorum işin aslı, çünkü benim haricimde 2 turist daha var ve bizim dışımızda herkes ibadet ediyor. Saygısızlık ettiğimi düşünüp hemen çıkıyorum.
Merkeze doğru yürümeye devam ediyorum. Büyükçe iki ana caddeden geçtikten sonra büyük bir meydana geliyorum. Meydanın sağında ve solunda kocaman parklar var. Hatta park içerisinde küçük bir şelale bile bulunuyor. Bir süre izliyorum ve sonra meydanın ortasındaki anıtın yanına geliyorum.
Bu anıt, Riga Özgürlük Anıtı. Riga’nın en büyük anıtı ve şehrinde simgesi. 1918-1920 yılları arasında, Letonya özgürlük savaşında hayatını kaybeden askerler için yapılmış. Başında sürekli fotoğraf çeken birileri olduğundan, anıtın boş bir fotosunu çekmek imkansız gibi. Beni çekmelerini rica ettiğim bir çift ise Riga’da ki ilk sınavım gibiydi. Adam önce bu makina profesyonel dedi, sonra eline aldı yapabilirim ama dedi ve eşini çekti… Yanlış yere bastım sanırım dedi. Yanına gittim butonu gösterdim nasıl yapması gerektiğini anlattım, tekrar anıtın önündeki pozuma döndüm. Birkaç tane çekti ve yanına gittim teşekkür ettim. Fakat fotoğralarda sadece ben, asfalt zemin ve anıtın ilk 6-8 metresi vardı…
Yürümeye devam ediyorum özgürlük anıtını arkamda bırakıp. Sağ tarafda sarmaşıkların sardığı bir kule görüyorum. O tarafa doğru yönleniyorum ve meşhur İsveç Kapısı denen yere geliyorum. Bu mu meşhur kapı? diye düşünüp bir fotoğraf karesi ile anı ölümsüzleştirdiğimi düşünüp geçip gidiyorum. Sanırım İsveç, Riga’da mimari için özenmek yerine daha çok finansla ilgilenip, bankalar yapmış Norveç ile birlikte 🙂
Riga old towna doğru ilerlerken, binaların aralarından geçiyorum. Çok dar olan bu yollar patika yolu gibi aynı, motorsikletle anca geçersiniz. Binaların arasındaki bu görüntü Riga old towna güzel ve şirin bir hava katmış. Riga’lılarda tarihlerini korumayı başarmışlar. Her ne kadar ruslardan sonra şehir kötü bir durumda olsada, kapitalizmin sıcak kucağında çok hızlı bir şekilde toparlamışlar. Tabi buna ayak uyduramayan yani yeni dünya düzenine karşı çıkanlar toplumda en alt kesimde yer almış durumda. Hatta bir çoğunun durumu hiç iyi değil. Riga’da hemen hemen her sokak başında bir sarhoş, dilenci yada para isteyen tiplerden görüyorsunuz. Kimisi biraz agresif, kimisi yoktan anlıyor kimisi ise yapışkan durumda. Para verdiğinizde gideceklerini sanmayın verdiğinizde daha fazlasını istiyorlar. Tabi bu hepsi için geçerlimi bilmiyorum genelleme yapmamak lazım ama şu konuda çok net bir genelleme yapabilirim ülkede ayık insan çok çok az. Toplu taşımalardan tutun sokak başlarına kadar herkes her yerde her an içiyor ve çok içiyor. Letonya’da bir rivayete göre insanların kanında %4 alkol var. Normal bir insan %1.2 de kusuyor, %4 de nefes alma dahil bir çok reflex yitiriliyor, %6 da ise hakkın rahmetine yada cehennemine doğru yolculuk başlıyor. Guinness rekorlar kitabına %7.2 ile giren kişininde Riga’lı olduğunu söylemem lazım.
Yürümeye devam ediyorum ve Orta Çağda yani yüzyıllar öncesinde inşaa edilmiş 3 Biraderler Evleri‘ne geliyorum. 17, 19 ve 21 nolu olan bu evler Riganın Ortaçağ’dan bugüne kadar gelebilen evlerini temsil ediyormuş. Üzerlerinde hangi yılda inşa edildikleri yazıyor. Birçok seyahat sitesinde mutlaka görülmeli denilen bu evler için bende geleneği bozmayım diyorum ve mutlaka görünüz diyorum.
Riga kalesi, 1330 yıllarında yapılmış bir yapı. Günümüzde ise başbakanlık olarak kullanılmakta. Letonya başbakanlığının yanı sıra birçok kültürel kurum ve müze, kale bünyesinde yer alıyor.
Dom meydanında bulunan ve görülmesi gereken yerlerden olan Melngalvju, yani kara kafalıların evi. 14. yüzyılda tüccarlar tarafından yapılan ve sonrasında bekar tüccarların kiraladığı bu evlerin adı, tüccarların siyah saçlı olmasından dolayı kara kafalıların evi olarak kalmış. Riga Dom Katedralinin de bulunduğu Dom meydanı, Riga’nın tarihi meydanlarından biri. UNESCO historik şehir mirası olan bu meydan, turistlerin yani bizlerin en fazla ziyaret ettiği yer. Burada biraz mola vermenin iyi olacağını düşünüyorum ve kendime bir kahve mekanı arıyorum wifisi bol olan. Tabi bunun öncesinde magnet satışı yapan hediyelik eşyacılarıda gezmeye başlıyorum. Her ne kadar beğendiğim bir magnet çıkmasada dolaşmaya devam ediyorum.
Dom meydanında bulunan, Riga Katedrali, Riga’daki en karizmatik yapılardan biri. Klasik baltık mimarisine sahip sivri çatısı ile paraşütçülerin korkulu rüyası… Katedralin güzel pozlarını yakaladım ve bir tanesi 500px’de oldukça meşhur oldu. İncelemek için lütfen tıklayın.
Almanlardan hatıra Bremen Müzisyenleri heykelinide, kateralden arkaya doğru yürüdüğümde gördüm. Riga’ya gelen Alman tacirlerin, şehri ve halkı çok sevmesinden dolayı Riga’ya hediye olarak yapılmış bu heykel. 12. yüzyıla ait olan bu heykeli Riga’ya gelen Almanlar kanıt olarak fotoğraf çektirmek için kullanıyormuş. Şimdilerde ise gençler en üstte değmeye çalışıyorlar. Sanırım bir uğur getirdiğine inanılıyor.
Bina, Riga’nın simgelerinden biri olan Kedi ev (Cat’s House). Birkaç hikayesi var bu binanın. Biri, Great Guild Büyük Lonca’ya üye zengin bir tüccar evinin çatısına her bir kulenin tepesine yerleştirilmiş iki kedi heykeli koymuş. Lonca tüccardan bunları kaldırmasını istemiş. Tüccar Lonca’nın bu isteğini kabul etmediği içinde Lonca’dan kovulmuş. Bir diğer öykü ise Lonca’dan atılan tüccar Lonca’ya hakaret amacıyla Lonca’nın tam karşısına bina inşa etmiş ve inşa ettiği binanın çatısına iki kızgın kara kedi heykeli yaptırmış. Kedilerin popolarını da Lonca’ya doğru yerleştirerek kızgınlığını ve hırsını ifade etmiş…
Riga, gelir düzeyi olarak değişken bir yapıda. Bir yanda çok fakir insanlar varken diğer yanda ise inanılmaz bir lüks içinde yaşayan kesim var. Bu açıdan ülkemize benziyorlar aslında. Özellikle ruslardan çok fazla zengin var ülkede. Sokaklarda Lamborghini, Ferrari, Audi R8, Bentley gibi araçlar görmek gayet normal. Sokağın bir ucuna bırakılmış bu tip araçları görünce insan şaşırıyor tabi. Özellikle bir keresinde tadilat için konulmuş inşaat iskelesinin altına konmuş bir Audi görünce dedim herhalde arabayı hiç sevmiyor. Baltık ülkelerinin Parisi olarak adlandırılan Riga yaşam standartları yüksek olmasada, zenginleri bakımından çok yükseklerde.
Riga güzel bir yer fakat insanları ile ilgili biraz soru işaretlerim var. Özelliklede garlardaki durum hiç hoş değil. Dönüşte genç bir kıza yapılan sesli taciz ve hiçbir güvenlik görevlisinin olmayışı çok üzücü. Kız resmen daha kalabalık yerlere doğru kaçtı aksi takdirde ne olurdu bilemiyorum. Ruslar ile Letonlar arasında da bir gerginlik olduğu söyleniyor ve bu tip olayların kaynağınada bu sebebi sunuyorlar ama bana göre bu bir sebep olamaz. Her ne olursa olsun bir kadına taciz anlayabileceğim yada anlayış gösterebileceğim bir şey değil. Allahtan şanslarını çok zorlamayan ergen letoncuklar kızı rahat bıraktılar. Yoksa ben ve yanımda duran nereli olduğundan emin olmadığım genç tarafından sağlam bir sopa yiyeceklerdi. Kızın korkusu ve kaçışı ise kameraya alınacak cinsdendi.
Nihayet otobüsüm gelmişti. Yolculuğum Vilnius’a yani 12 günde 9 ülke seyahatimin 4. durağı. Otobüse binerken çantamı veriyorum ve çok tanıdık bir dil duyuyorum Türkçe! İlk önce değildir yok canım falan diyorum ama sonra bakıyorum ki Türkçe konuşan birileri var otobüsde. Sonra ses kesiliyor ve yola çıkıyoruz.
Son söz olarak…
Riga genel olarak beğendiğim güzel bir şehir. Şehirleşme olsun görgü olsun büyük ölçüde çözülmüş durumda. Tek sorun şehirdeki alkol tüketimi ve sokaklardaki agresif ayyaşlarla ilgili bir çözüm bulunmalı. Erkekler için bu çok sorun değil en kötü ihtimalle sağlam bir tersleme yada üstüne yürüme ile zaten geri adım atıyorlar fakat kadınlar için bu daha büyük sorun. Biber gazı spreyler demekki bu tip durumlar için yapılmış diyorum.
Vize gerekli mi?
Evet vize gerekiyor, Schengen vizesi ile ülkeye giriş yapabilirsiniz.
Çantamızda neler olmalı?
Her zamanki gibi su ve atıştırmalık. Ek olarak bozuk para alabilirsiniz yanınıza, nolur nolmaz gitmek istemeyen ısrarcı ve agresif bir dilenciye verip kurtulmak isteyebilirsiniz.
Nerede konaklanmalı?
Kaldığım hoteli tavsiye edebilirim, Hotel Irina. Merkeze oldukça yakındı ve fiyatlarıda gayet uygun. Banyoları paylaşımlı olmadığından son derece rahat bir dinlence yapabilirsiniz. Tek sorun bagaj odası için ekstra ücret almaları ama o da çok bir şey değil sadece alıyor olmaları rahatsız edici.
Ne yenir ne içilir?
Öyle sanıyorumki sadece bu ülkelere özel bir şey değil, tüm baltık ülkeleri için geçerli bu mutfaklarının kötülüğü. Aslında kötülüğü demek yanlış olur. Onlara göre güzel ve lezzetli geliyor olabilir fakat bizler için bu kelimelerin yanından bile yaklaşamayacak kadar kötü…
Hatıra olarak ne alınır?
Magnetleri aldığımızı varsayıyorum 🙂 Ahşap küçük eşyalar Riga’da da var bunlardan alabilirsiniz. Örneğin, ben bir tane ahşap ceviz kırıcı aldım. Kullanışlı olup olmadığı tartışılabilir ama önemli olan şekli dedim ve satın aldım. Bir diğer alınabilir şey ise Amber olacaktır burada oldukça meşhur. Gerek takıları olsun gerekse süs eşyaları olsun bir çok çeşidi mevcut.
İnsanlarla iletişim nasıl?
Genel olarak iletişim iyi özellikle gençler yardımcı bir yapıda. Orta yaş ve üstünde ise dil sorunu var. İngilizce ile araları iyi değil. Rusca biliyorsanız eğer şansınız çok daha yüksek çünkü nüfusun büyük bir kısmı rusca biliyor. Gençler ise ingilizcelerini geliştirmek için turistlerle konuşuyor genelde. Hatta yolda yürürken mağazada çalışan bir kaç genç size hi diyerek sohbete bile çağırıyorlar. Tek sorun sarhoşlar ve dilenciler. Şimdi diyeceksiniz ki ne olur yani ver bişeyler gitsin. İnanın öyle değil olay öyle olsa zaten sohbetini bile yapmam ama olay çok farklı. Dilencileri ve sokak çocuklarını aşağılıyor yada küçük görüyor değilim kesinlikle. Buradaki konu insanları rahatsız etmek, sürekli olarak tacizde bulunmak. İşin tuhafı etrafta hiçbir güvenlik birimide yok.
Ne zaman gidilmeli?
Hava çok güzeldi benim gittiğim sıra fakat akşamları biraz serinliyor.Duyduğum kadarıyla birkaç hafta sonra yani Kasım ayından sonra soğukluk çok fazla artarmış. Tavsiyem Ağustos Eylül gibi gitmenizi tavsiye eder Riga seyahat rehberi, yani havalar çok fazla soğumadan.
Mutlaka görülmesi gereken yerler nereleridir?
Dom meydanı, Riga katedrali, Özgürlük anıtı, İsveç Kapısı, Kedi Evi, Bremen Mızıkacıları Heykeli, Üç Biraderler Evleri, Kara Kafalılar Evi
Peki ne kadar zaman ayırmalıyız?
1 gün yeterli diyorum. Hemde fazlasıyla yeterli bir zaman.