Prag Seyahat Rehberi
Varşova’dan 23:15’de otobüse biniyorum ve sabah 09:40 gibi Prag’a inmiş bulunuyorum. Prag otobüs garı son derece minik ve sakin bir yer. İner inmez sonraki durağım olan Budapeşte için bilet araştırmasına başlıyorum. Türkiye’deyken halletmediğim işlemlerden biri Prag – Budapeşte yolculuğu bileti. İlk önce tren bileti soruyorum. Çok ama çok pahalı bir rakam söyleniyor 70 Euro. Otobüs bileti ise 10 Euro. Tabiki tercihimi otobüsten yana kullanıyorum. Ecolines ve Student Agency adlı iki şirket var. Saatlerinden ötürü Student Agency’yi tercih ediyorum. Biletimi cebime koyup, Prag’da kalacağım otele doğru yola çıkıyorum. Booking.com’dan baktığımda otobüs garı ile arası çok yakındı fakat çok da yakın değilmiş. Biraz yürüyüş iyidir iyi diye kendi kendime telkinler verip yola devam ediyorum.
Prag sokakları sakin ve sessiz. Binalar dipdibe aralarında boşluk yok. Sokaklarında dikkatimi çeken bir diğer ayrıntı ise hemen hemen her binada bir işleme, heykel ya da tarihi bir söve olması. Bunları korumayı çok iyi becerebildikleri gibi, zarar gören yapıları onarmayıda çok iyi becermişler. Dükkanlar binalara zarar verecek şekilde bir tabela ya da bir süs asmamış. Bu oldukça önemli aslında. Sadece yasa ve kurallarla olmayacak bazı noktalar vardır. Burada insanlar tarihi koruyor, yasalar ya da kurallar değil. Aklıma ister istemez İstanbul geliyor. Tarihimizi yansıtan yapılarımızın ne halde olduğu geliyor. Burada en az tarihi olan bir bina bile ne kadar büyük bir özenle korunuyor.
Burada heykellerde biraz kararma var. Sanırım bir temizleme yapılacaktır diye düşünüyorum 🙂 İşin şakası bir yana Prag’da tüm heykel ve binalarda bir kararma var. Bu kararma gotik ve kasvetli bir hava veriyor eserlere.
Türk Hava Yolları Avrupadaki gururumuz hakikaten. Bir çok ülkede kalitesini gösteriyor ve insanlarda bu kaliteyi görüyor, kullanıyor. Prag’da bulunan bina ise oldukça güzel. Aynı zamanda tabelaların kullanımı da şehrin diğer firmalarının filama ve bayraklarından farksız. Kesinlikle abartılı bir durum yok.
Nedendir bilmiyorum Prag’da en çok dikkatimi çeken kapı tasarımlarından biri bu kapı oldu. Gerek ahşap kısmı gerekse çevresinde ki süslemeler beni tuhaf bir atmosfere sürükledi. Korku mu desem hüzün mü desem endişe mi desem bilemediğim enteresan bir duyguydu. Acaba Kafka’da bu kapıyı görmüşmüdür diye aklımdan geçirdim. En azından bir bakmıştır yoldan geçerden. Kimbilir belkide bu kapının gizemine kapılıp benim gibi bir süre düşündü, içeri girdi içeriden baktı sonra çıktı ertesi gün tekrar baktı. Belkide bir kez bile dikkatini çekmedi. Kafamda deli sorular…
Ve işte meşhur Astronomik Saat kulesi! Peki bize neler gösteriyor Astronomik Saat? Güneş saati, ay saati, Josef Manes takvimi, havariler, melek ve bilimler, kibir, açgözlülük, ölüm ve şehvet, horoz, saatlik gösteriler, Hanus usta ve kadran… Astronomik Saat’te her saat başı çanlar çalıyor ve dans figürleri gösterilerini yapıyor. Her saat başı yapılan gösteriler, bir horoz figürünün dışarı çıkıp, kanat çırpması ile sona eriyor. Tabi böyle bir gösteri olunca turistler her saat başında yerlerini alıyor.
Astronomik Saat’in hemen solunda ise belediye yer almaktadır.
İnanışa göre dört tehdidi sembolize eden Astronomik Saat’in kum saati taşıyan çan ölümü, elinde para keseleri olan figürler açgözlülüğü, kendi görüntüsüne hayran kibri, hareketli figürler ise Felsefe, Din, Astronomi ve Tarih’i betimlemektedir.
Etkilenmemek elde değil doğrusu. Hele ki benim gibi sıkı bir Dracula oyuncusu iseniz. Oynayanlar bilir Dracula oyununda bu saat benzeri bir çok saat ile çözülmesi hakikaten zor bulmacalar çözüyorsunuz. Bu tip figürleride orda görebiliyorsunuz. Tek etken bu değil tabiki. Prag’ın o gotik atmosferi sizi içine çekiyor ve bu yapıyla birlikte sizi o yıllara götürüyor. Bir an için aklınızdan o zamanlar geçiyor. Köşe başından ellerinde meşalelerle bir kadının cadı olduğunu söyleyen kalabalık, bir yandan saatin horozlarının kanat çırpışları, bir yandan da sokakta ellerinde tahtalarla koşan çocuklar… Öyle bir zamanda bu saat ne gibi bir işlevdeydi bilmiyorum ama bana çizdiği tablo hemen hemen bu oldu. Dediğim gibi etkilenmemek elde değil…
Astronomik Saat’in hemen karşısında daha doğrusu sol tarafında ise Church of Our Lady yani Bizim Leydi Kilisesi yer almakta. Tam bir gotik mimari eseri olan yapı, old town meydanının en heybetli yapılarından biri. Görülmemesi ya da dikkat edilmemesi imkansız yapılardan sadece biri.
Prag’da diğer tüm avrupa şehrinde olduğu sanata ve sanatçıya değer veriyor. Aynı zamanda yolda ya da kaldırımda duran bir müzik aletine zarar verecek bir halk bulunmuyor. Bu müzik aleti piyano gibi bir müzik aleti olsa dahi. Sokak müzisyenleri de Kadıköy Beşiktaş vapurunda darbukaya var gücüyle vuran müzisyenlerden (!) değil tabi. Sizi olduğunuz yere mıhlayabilecek kalitede bir müzik yapıyorlar ve kesinlikle sürekli para isteyen gözlerle size ya da çevreye bakmıyorlar. Hal ve durum böyle olunca yine bir eksi puan ülkemize geliyor. Tabi genelleme yapmıyorum elbette bizde de çok ama çok iyiler var. Özellikle vapurda gidip gelirken ara sıra denk geldiğim jazz söyleyen bir hanım var sesi unutulmaz derecede iyi.
Franz Kafka Museum’a doğru bir bakış… Sadece bakış diyorum çünkü gidemedim. Prag’da gidemediğime üzüldüğüm bir müze oldu. Bir daha ki sefere açık olduğu zamanları bilerek gideceğim.
Ne yazık ki gidemedim evet bunu yapamadım… İçime oturan ikinci şey bu oldu Prag’da. Diğer yerlerden sonra zaman kalmadı ve yetişemedim.
Ne hoş bir sokak değil mi? Kesinlikle öyle. Acaba bu sokaktan da yürümüş müdür usta? Nedense her güzel sokakta bunu düşündüm. Belki Milena ile buradan yürümüşlerdir. Belki Milena buradan yürümüş, O’nu düşünerek iç geçirmiştir bu sokakta. Belki de tam tersi olmuştur. Nereden bilebiliriz? Bilemeyiz elbette. Ama nedense ben bunları düşündüm Prag seyahatimde. Kafka bu sokaklarda neler yaşadı neler düşündü neler yaptı. Belki de ne sokakları ne de insanları düşünmedi sadece geçti buradan. Ama sanmıyorum. Mutlaka düşünmüştür bir şeyleri bir şeyler için buradan geçerken. Sadece geçen biri değil çünkü.
The State Opera yani Opera Binası. İçeri giremedim ama içerinin nasıl olduğunu az çok tahmin ettim.
Her ne kadar beton yığını bir blok gibi olsa da tarihi oluşu ve renkleriyle kurtuluyor kötü görünmekten.
Son söz olarak…
Prag dedikleri gibi hüzünlü daha doğrusu gotik atmosferi ile melankolik bir hava veriyor size. Bu kötü mü peki? Elbette değil. Hele ki benim gibi biri için tam biçilmiş kaftan bir yerleşim yeri. Fazla güneş yok hava kasvetli ve kapalı. Tabi her zaman böyle bir güne uyanılır mı? Onu bende bilemiyorum. Hoş her zaman böyle değil mutlaka açık olduğu zamanlada var. Benim bulunduğum zamanlarda bile havanın çok açık olduğu zamanlar oldu.
Peki Franz Kafka’nın bu güzel memleketine gitmelimiyiz? Net cevap veriyorum; evet… Gidilmesi gereken şehirlerden biri Prag. Elbette aradığınızı bulamayabilirsiniz belki de size çok kasvetli çok melankolik gelebilir ama orası Prag. Bu saydıklarımda görülmesi gereken en önemli şeylerden sadece birkaçı. Hayatta her zaman açık bir atmosfer yok biliyorsunuz. Ne gökyüzünde ne de içimizde. Her zaman açık olan hiçbir şey yok ne yazık ki. Her zaman bir gündüz bir gece var. Biraz mutluluk biraz hüzün her zaman olmalı hayatımızda. Her ikiside tat sonuçta acı ve tatlı gibi, siyah ve beyaz gibi, doğum ve ölüm gibi. Konuyu daha fazla dağıtmadan şunu söylemek isterim; Tüm ön yargılarınızı ve söylenenleri bir kenara bırakıp, Prag’a gidin ve gezin.
Vize gerekli mi?
Evet vize gerekiyor Schengen vizesi ile ülkeye giriş yapabilirsiniz.
Çantamızda neler olmalı?
Su, muz ve küçük atıştırmalıklar iyi olur. Su alırken meşhur ana caddenin en başında bulunan büfeden alabilirsiniz. Hani şu kararmış heykelleri arkanıza aldığınızda, tam önünüzde olan geniş ve uzun meydan. İşte orda sağ tarafta bulunan büfelere gittiğiniz anda, satıcı abi sizin Türk olduğunuzu anlıyor ve hemen Türkçe konuşuyor 🙂 Şaşırdığınızda ise nereden anladın diye soruyorsunuz ve o da “kaç yıldır burdayım biliryor musun?” diye cevabı yapıştırıyor. Kendisine sevgi ve saygılarımı iletiyorum buradan tabi eğer okuyorsa.
Nerede konaklanmalı?
Aslında herhangi bir otelde ya da hostelde kalınabilir. Fiyatlar arası çok büyük uçurumlar görmedim. Tabi bneim baktıklarım merkeze yürüme mesafesinde ama çok da yakın yerleşimler değildi. Belki daha yakın yerlerde daha pahalıdır bilemiyorum. Ama kalma işine çok takılmayın sadece uyuyacaksınız hepsi bu.
Ne yenir ne içilir?
Kendilerine özgü bir şeylerini görmedim belki vardır ama ben bilmiyorum. Size şimdi aman bunu yemeden dönmeyin şunun tadına bakmadan ölmeyin gibi şeyler yazmak istemiyorum çünkü çok doğru gelmiyor bana o abartılı sözler. Normal ve sıradan şeyler yedim diyebilirim. Turtalar büyüktü bir o kaldı aklımda birde hemen hemen her yerde sıcak çikolata var. Sanırım soğuk ile alakalı bir durum. İçimizi ısıtan içeceklere ihtiyacımız var tabi.
Hatıra olarak ne alınır?
Bir hatamı daha hatırlatan alana geldik… Yaşadığım en büyük pişmanlıklardan birini yani Prag’a kadar gidipte bir Kafka kitabı almadan dönmeyi yaptım. Evet bunu yaptım. İnanması çok güç ama yaptım. Fakat magnetimi almayı her nasılsa unutmadım. İşte şartlanılmış hareket diye buna derim. Pavlov’un köpeği gibi yapacaklarım belli. Ama esas yapılması gereken nerede? Yok… Bir daha ki sefere artık 🙁
İnsanlarla iletişim nasıl?
Her ne kadar çok sohbete girmesemde insanlar genelde iyiler. Çok mutlu değiller gibi ama belki de bana denk gelenler öyleydi. Ya da benimle konuştukları için bir anda mutsuz bir hale geçtiler bilemiyorum. Sanki tüm şehir somurtuyor da sadece turistler mutlu mutlu geziyormuş gibi bir durum var. Tüm şehir bişeyi biliyor ve bu sebeple mutsuz ama oradan olmayanlar hiçbir şeyden habersiz yaşıyorlar. Ama dediğim gibi herhangi bir kötü anım yok, insanlarla gayet yardımsever.
Ne zaman gidilmeli?
Havalar güzelken gidilmeli bence. Anladığım kadarıyla havası oldukça soğuk. Benim gittiğim Ekim ayı bile hiç fena değildi. Ha ben beğendim o ayrı ama üşüyen ve soğuk sevmeyen insanlar için sıkıntılı olabilir. Aslında bu konuda beni kılavuz olarak almamak lazım. Çünkü bu tip soğuk iklimleri çok seviyorum. Rahat nefes alıyorum ve mutlu oluyorum. Sıcak ise beni çileden çıkartıyor, hayattan soğutuyor ve tüm yaşam sevincimi elimden alıyor…
Mutlaka görülmesi gereken yerler nereleridir?
Astronomik Saat
Old Town meydanı (hani şu astronomilk saatin olduğu meydan)
Karl Köprüsü
Prag Kalesi – yazıda bahsettiğim ama yetişemediğim kale 🙁
Ulusal Müze
Lesser Town Meydanı Aslında old town meydanı ile aynı meydan
Franz Kafka Müzesi
Wenceslas Meydanı Hani şu su alacaksanız mutlaka oradan alın dediğim yer varya işte orası burası.
Dans Eden Ev ahh ahh dediğim bir yer daha… Evet gidemedim…
Birde görülmesi gereken -bana göre tabi- nehrin kendisi. Köprülerden birinde durup her iki tarafıda incelemek lazım.
Peki ne kadar zaman ayırmalıyız?
2 gün verilebilir, eğer zamanınız yoksa 1 günde de oldukça fazla yer gezebilirsiniz. Ama tavsiyem 2 gün. Hatta ben sindire sindire gezicem derseniz 3 de olabilir.
Prag şehir rehberi, Prag gezi rehberi, Prag seyahat rehberi, Prag öneri rehberi, Prag seyahat rehberi, Prag seyahat rehberi, Prag seyahat, Prag seyahat rehberi, Prag gezi, Prag, Prag seyahat rehberi, Prag seyahat rehberi, Çek, Prag seyahat rehberi, Çek Cumhuriyeti, Prag rehberi,