Londra Seyahat Rehberi
Güzel bir Ekim günü İzmir’den İngiltere’nin başkenti ve en güzel şehri Londra için yola çıktım. Stansted havalimanına olan uçuşum hiç fena değildi. İngiltere’ye ilk indiğim andan itibaren nedendir bilinmez, bir sempati oluşmaya başladı. Havaalanında tanıştığım, İngiltere’de yaşayan Türk bir çift ile birlikte yola çıktık. Sağolsunlar beni arkadaşlarımla buluşacağım yerin önüne kadar bıraktılar. Kendilerine teşekkürlerimi sunduktan sonra arkadaşlarım Omid Mufeed ve Amin Shaaran ile buluştum. Akşam saatlerinde indiğimden ve ertesi gün Londra seyahat rehberi olarak arkadaşlarımında bana eşlik edeceklerinden direkt eve gidip dinlenmeye çekildik.
Afgan arkadaşlarımın evinde beni çok güzel ağırladılar kendilerine ne kadar teşekkür etsem azdır. Afgan kültürü ile Türk kültürü zaten birbirine çok yakın bu yüzden hiçbir zorluk çekmeden çok güzel günler geçirdik. Her daim saygı ve sevgi duyduğum Afganistan’a bu değerli dostlar için minnetarım.
Ertesi gün yola çıktık ve gündüz gözüyle şehiri gördüm. Ne söylesem nereden başlasam bilemiyorum. Çok etkilendiğim ve çok beğendiğim bir şehir Londra. Gezilecek, görülecek ve yapılması gereken o kadar çok şey varki bu şehirde nereden başlayacağınızı karıştırıyorsunuz. İlk gün Londra’yı yürüyerek gezmeye karar verdik ve Omid arkadaşımla birlikte yürümeye başladık Londra sokaklarında.
İngiltere gelişmişliğin zirvesinde bir şehir. İnsanlardan, hayatın akışından ve davranışlardan bunu anlayabiliyorsunuz. Tabiki kötü yerleri yani daha az medeni gibi görünen yerleride var fakat genel yapıdan bahsediyorum. Gece hayatındaki eğlencelerin mekanlarından olan Soho’da bile bir kalite bir düzen görüyorsunuz. Tabi bu kalite gecenin ilerleyen saatlerinde bozuluyor. Şehrin en güzel yanı şehir çok büyük olmasına rağmen yürüyerek gezebiliyor olmanız. Eğer yürümek istemiyorsanız bisiklet kiralayıp, bisikletlede gezebilirsiniz. Bisiklet yolu açısından çok iyi olan şehirde bisiklet kiralamakda çok kolay. Bir diğer gezme yöntemi ise Underground yani metro. Metroya Underground deniyor ki isim olarak çok doğru bir isim verilmiş bence. Yerin üstünden giden ise Foreground diye geçiyor. Şehrin metro ağı çok gelişmiş durumda. Line yani hatlardan hatlara geçerek bir ucundan bir ucuna gidebilirsiniz şehrin ve kaybolma şansınızda yok. İşin traji komik yanı ise Kraliçe Victoria zamanında yani bundan 200 yıldan daha öncelerinde yapılmış olması ve bu ray sistemini Osmanlı’dan alınmış olması. Osmanlı’nın bir zamanlarında bu kadar gelişmiş ve bu kadar örnek alınan bir millet ve devletken, on duraklık bir metroyu bile yapamaz hale nasıl geldik bilemiyorum. Bahsettiğim İzmir metrosu tabiki. Londra ile İzmir metrolarını karşılaştırmıyorum tabiki ama yinede insan hem düşünüyor hemde üzülüyor.
Tarihi yapı çok iyi korunmuş ingilizler tarafından tüm şehirde bir tarih kokusu var ve hemen hemen her sokakta etkileyici bir yapı ile karşılaşıyorsunuz. Telefon kulubelerinden, otobüslerine, köprülerinden müzelerine kadar çok etkileyici bir şehir olan Londra defalarca ziyaret edilmeyi hak ediyor.
Olmazsa olmazlar nelerdir?
Tüm nehir kıyısı yürüyerek gezilmeli.
British Museum kesinlikle görülmeli.
National Gallery görülmeli ama şimdiden söyleyelim fotoğraf çekmek yasak.
Müzelerin en güzellerinden Natural History Museum kesinlikle ziyaret edilmeli.
Hyde Park görülmeli.
Parkın çıkışında Buckingham Palace görülmeli.
Trafalgar Square görülmeli.
Parlamento Binası yani Palace of Westminster görülmeli.
London Eye görülmeli ve binilmeli. Biletinizi internetten alın mutlaka gitmeden önce.
Artık bir simge haline gelen Tower Bridge kesinlikle görülmeli.
Meşhur İngiliz otobüslerine binilmeli.
Meşhur İngiliz kahvaltısı ve ingiliz çayı tadılmalı ama beklentiniz çok büyük olmasın.
Piccadilly Circus görülmeli hani şu büyük lcd reklam panolarının olduğu meydan.
Oxford Street
Çok hareketli ve güzel bir cadde Oxford street. Aynı zamanda çok büyük markaların büyük mağazalarınında bulunduğu bir cadde.
The National History Museum
Bir müze ne kadar güzel olabilir sorunun tam karşılığı burası. Dinazor iskeletleri sizi çok etkileyecek emin olun.
The National History Museum
Üst katından bir görüntü ile National History müzesi
Büyük ve ihtişamlı bir katedral görülmeli kesinlikle.
Milenyum köprüsünden Londra’ya bakış. İleride Tower Bridge bize bakıyor çok yakın zamanda oradan bu tarafa doğru bakacağız.
Simge haline gelmiş bir Londra klasiği Tower Bridge. 1886 yılında yapımına başlanan köprü çok iyi korunmuş ve günümüze kadar sorunsuz gelmiş. Zaten LOndra’daki hemen hemen tüm yapılar kusursuz bir şekilde korunmuş durumda.
Hyde parkdan çıktığınızda karşınıza gelen bu yapı ve çevresindeki yapılar gerçekten etkileyici. Özellikle kraliçenin parkı ve parkın içindeki göl çok güzel.
National Gallery’nin önündeki bu güzel meydan, birçok aktivitenin yapıldığı bir meydan.
Palace of Westminster
Parlamento binası yine Londra ile özleşmiş bir yapı. Bana Sherlock Holmes filmindeki camdan atlama sahnesini hatırlatıyor.
London Eye
Londra’yı baştan sona görebileceğiniz dönme dolabın gelişmişi diyebiliriz. Çünkü içinde yemek bile yiyebileceğiniz şekilde bir düzen var London Eye’ın. Tabi tavsiyem biletinizi gitmeden önce internet üzerinden alın çok büyük bir kalabalık oluyor ve genelde bilet bulmak çok zor oluyor.
Joe & The Juice Cafe
Birkaç ülkede daha gördüğüm çok iyi kahve yapan bir cafe zinciri. Gördüğüm diğer ülkelerde daha zincir mağaza şeklinde çalışıyor ve kahveyide o şekilde yani daha az özenle hazırlıyorlardı. Fakat buradaki yani Oxford caddesi üzerindeki Joe & The Juice ise kesinlikle daha özenli bir şekilde kahve yapıyor. İlk kez üstüste iki latte içtiğim ve tadına doyamadığım kafedir Joe & The Juice.
İngiltere gezmeye doyamadığım bir ülke. Bir dahaki gidişimde gezmediğim yerleri olan İskoçya ve İrlanda’ya gitmeyi planlıyorum. Size tavsiyem İngiltere için plan yaparken çok fazla gün verin, özellikle Londra için en uzun zamanı ayırın. Sadece müzelerini gezmek için bile 3-4 güne ihtiyacınız var.
Vize gerekli mi?
Evet, İngiltere vizesi gerekmekte.
Çantamızda neler olmalı?
Tüm havalimanlarından seferler var. Trenler biraz pahalı ama hızlı bir şekilde gelebiliyorsunuz. Londra 6 zone yani bölgeye ayrılmış durumda kaldığınız yer hangi bölgede olursa olsun underground ile ulaşmanız çok kolay.
Nerede konaklanmalı?
Olmazsa olmaz yağmurluk yada şemsiye kullanabilenler için şemsiye ve su geçirmeyen rahat yürüyüş sağlayan bir ayakkabı. Güzel bir fotoğraf makineside şart ama narin birşey olmamalı su geçirmez olması tercihimizdir. Yürüyüşlerde güzel bir sırt yada omuz çantası ve içinde su, meyve ve atıştırmalıklar olmalı.
Konaklama
Ucuz olan herhangi bir otelde yada hotelde kalınabilir. Kalabalık gidenler için hostellerde bir seçenek. 1 ve 2 bölgelerinde ücretler daha yüksek tavsiyem uzakta bir yer bulun nede olsa metroya binip hızlı bir şekilde merkeze yani 1. bölgeye ulaşabiliyorsunuz. Arkadaşınız varsa o çok daha güzel oluyor tabi bu konuda şanslıyım.
Ne yenir ne içilir?
Herhangi özel bir yemekleri yok klasik İngiliz abur cuburlarını tercih edebilir yada direkt burger yiyebilirsiniz. Üçgen sandviçlerde bir seçenek tabi. Kahve konusunda çok iyi mekanlar var. Joe & Juice Cafe’de bunlardan biri. Oxford streette bulunan birçok mekanda çok güzel kahveler içebiliyorsunuz.
Hatıra olarak ne alınır?
Benim içi magnet yeterli oldu, ama alınacak o kadar çok şey varki alışveriş konusunun ucu çok açık o yüzden.
İnsanlarla iletişim nasıl?
İnsanlar yardımcı olmaya çalışıyor daha doğrusu birçoğu iyi bir yaklaşım sergiliyor. Fakat bir kesim biraz daha farklı sanırım onlar turistlerden bıkmışlar ve çok fazla muhattap olmak istemiyorlar. Ama genele bakacak olursak oldukça iyi niyetliler.
Ne zaman gidilmeli?
İngiltere hemen hemen her zaman yağış alan bir şehir bu yüzden ne zaman gidildiği çokda önemli değil. Ama tavsiyem kışlarının en sert geçtiği aylarda değilde bahara girişlerde yada yaz bitimlerinde gidilebilir diye düşünüyorum.